11 Ağustos 2013 Pazar

Yeryüzünü Şekillendiren Kuvvetler

YERYÜZÜNÜ BİÇİMLENDİREN KUVVETLER

YERKÜRE’NİN YAPISI
Yeryuvarlağı, iç içe kürelerden meydana gelmiştir. Bunlara geosfer adı verilir. Geosferlerin yoğunlukları ve bileşimleri birbirinden farklıdır.
A. YERKABUĞU
Litosfer ya da taşküre olarak da adlandırılır. Yerküre’nin en hafif ve en ince tabakasıdır. Yeryüzünden itibaren ortalama 33 km derinliğe kadar uzanır. Yerkabuğu, bileşimleri ve yoğunlukları birbirinden farklı iki tabakadan oluşur.
1. Granitik Kabuk (Sial)
Bileşiminde silisyum ve alüminyum olduğundan bu ismi almıştır. Yoğunluğu 2,7 – 2,8 gr/cm3 tür. Katı halde bulunur. Kalınlığı okyanus tabanlarında az iken, kıta tabanlarında fazladır.
2. Bazaltik Kabuk (Sima)
Bileşiminde silisyum ve mağnezyum olduğundan bu ismi almıştır. Yoğunluğu 3 gr/cm3 dolayındadır. Sial’in tersine okyanus tabanlarında kalınlaşır, kıta tabanlarında incelir.

B. MANTO
Yer çekirdeğinin örtüsü durumunda olduğundan bu ad verilmiştir. Astenosfer adı da verilir. Yerküre’nin yaklaşık 33 km ile 2900 km derinlikleri arasında yer alır. Yoğunluğu yerkabuğuna oranla daha fazladır. (5 – 6 gr/cm3) Mantonun üst kısmındaki maddeler plastik özelliği gösterir. Sıvı haldeki manto malzemesine mağma denir.

C. ÇEKİRDEK
En kalın ve ağır olan katmandır. Barisfer adı da verilir. Mantonun altında başlar ve Dünya’nın merkezine kadar uzanır. Kalınlığı 3478 km dir. Yoğunluğu 10 gr/cm3 olan ve sıvı halde bulunan üst kısmına dış çekirdek denir. Bunun altında, yoğunluğu 13gr/cm3 olan ve katı halde bulunan iç çekirdek vardır. Dünya’nın merkezinde sıcaklık 4500 – 5000 °C yi bulmaktadır.


YERKABUĞUNU OLUŞTURAN TAŞLAR

1. Püskürük (Katılaşım) Taşlar

İç püskürük taşlar: Mağma, her zaman yeryüzüne kadar çıkamaz. Bazen yerkabuğunun belirli yerlerine sokularak katılaşır. Soğuma yavaş olduğundan iri kristalli olurlar. Bu taşlara örnek olarak granit ve siyanit verilebilir.

Dış püskürük taşlar: Mağmanın yeryüzünde soğuyup katılaşması sonucunda oluşur. Soğuma hızlı olduğundan kristalleşme ya hiç olmaz, ya da çok az olur. Bu taşlara örnek olarak andezit ve bazalt verilebilir.


2. Tortul (Sediment) Taşlar

Kimyasal tortul taşlar: Sularda erimiş halde bulunan maddelerin kimyasal yollarla çökelmesi sonucunda oluşurlar. Kireçtaşı (kalker), traverten, kayatuzu, jips (alçı taşı) ve dolomit kimyasal tortul taşlardandır.


Organik tortul taşlar: Canlı kalıntılarının üst üste birikerek katılaşması sonucu oluşurlar. Turba, linyit, taşkömürü, antrasit ve mercan kalkerleri organik tortul taşlardandır.


Mekanik (klastik veya kırıntılı) tortul taşlar: Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin aşındırdığı materyalleri taşıması ve çukur alanlarda biriktirmesi sonucu oluşurlar. Kiltaşı, kumtaşı (Gre), buzultaşı (moren) ve konglomera (Çakıltaşı) kırıntılı tortul taşlardandır.


 3. Başkalaşım (Metamorfik) Taşlar
Püskürük ve tortul taşların, aşırı sıcaklık ve basınç altında kalarak değişime uğramasıyla oluşurlar. Bu tür taşlar, eski özelliklerini kaybederek yeni özellikler kazanırlar. Mermer, killi şist, kristalli şist, gnays ve kuvars başkalaşım taşlarının en yaygın olanıdır.

 


 İÇ KUVVETLER

A. DAĞOLUŞUMU HAREKETLERİ (OROJENEZ)


1. Kıvrılma

Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin aşındırdığı maddeler, yer kabuğunun büyük çukurluklarında biriktirilir. Bu çukurluklara jeosenklinal adı verilir.
Jeosenklinallerde biriktirilen tortul maddeler, çeşitli yan basınçlara uğrarlarsa kıvrılarak deniz yüzeyine çıkarlar. Böylece yeryüzünün büyük kıvrım dağları oluşmuş olur. Kıvrılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan kesimlere de senklinal denir. Avrupa’da Alp’ler, Asya’da Himalaya’lar, Türkiye’de Toros ve Kuzey Anadolu Dağları bu tür hareketlerle meydana gelmişlerdir.


2. Kırılma
Yer kabuğunun eskiden beri kara haline geçmiş, katılaşmış kısımları, yan basınçlara uğradığı zaman bükülüp katlanamazlar. Bu nedenle, bu gibi yerlerde kıvrılmalar yerine kırıklar meydana gelir. Kırıkların iki yanındaki kısım birbirine göre yer değiştirirse, bu özellikteki kırığa fay denir. Kırılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir. Türkiye’de, en yaygın horst ve graben sistemi Ege Bölgesi’nde bulunmaktadır.


B. KITA OLUŞUMU HAREKETLERİ (EPİROJENEZ)
Kara ve denizlerde düşey doğrultudaki alçalma yükselme hareketlerine epirojenez denir. Başka bir ifade ile, yer kabuğunun geniş alanlı yaylanma hareketleridir.
Farklı yoğunluktaki yer kabuğu parçaları manto üzerinde dengeli bir biçimde dururlar. Bu olaya izostazi, dengeye ise izostatik denge denir. Herhangi bir yerde epirojenez olayının olabilmesi için, izostatik dengenin bozulması gereklidir.
İzostatik dengeyi bozan yukarıdaki olaylar sonucu karalar hafiflemekte ve yükselmektedir. Karalar yükselince deniz seviyesi gerilemekte, deniz altındaki alanlar kara haline gelmektedir. Bu şekilde, deniz seviyesinin alçalması olayına regresyon denir.
Karalardaki, lâvlar, birikmeler, buzullaşma, vb. olaylar sonucunda da karaların yükü artmakta ve ağırlaşarak ya da iç kuvvetlerin etkisiyle çökmektedir.
Bu alçalma sonucunda denizler karalara doğru ilerlemekte ve kara parçaları sular altında kalmaktadır. Bu şekilde, deniz seviyesinin yükselmesi olayına da transgresyon adı verilir.
Epirojenik hareketlere örnek olarak, İskandinav Yarımadası ve Kanada verilebilir. Buzul çağında buralarda 1–2 km kalınlığında bir buz tabakası vardı. Sonradan buzullar eriyince, karaların üzerindeki yük azaldı ve mağmaya doğru gömülen bu kara parçaları tekrar yükselmeye başladı. Bu yükselme, günümüzde de yavaş yavaş devam etmektedir.
Epirojenik hareketler, Türkiye’de de olmaktadır. Anadolu milyonlarca yıldır yükselmekte, buna karşılık Karadeniz ve Doğu Akdeniz havzaları çökmektedir. Buna bağlı olarak, Çukurova Havzası ile Ergene Ovası hızlı bir çökme içine girmişler ve tortulanma alanı olmuşlardır.

C. VOLKANİK HAREKETLER (VOLKANİZMA)
Yer’in derinliklerinde bulunan mağmanın, yerkabuğunun zayıf kısımlarından yeryüzüne doğru yükselmesine volkanizma denir.
Katı, sıvı ya da gaz halindeki maddelerin yeryüzüne çıktığı yere volkan ya da yanardağ, bu maddelerin çıkışına da püskürme denir. Püskürdüğü bilinen volkanlar etkin volkanlar, püskürdüğü bilinmeyen volkanlar da sönmüş volkanlar olarak adlandırılır.
Volkanlardan çıkan akışkan maddelere lav, katı maddelere de volkan tüfü (proklastik maddeler) denir. Lavların ve tüflerin yeryüzüne çıkmak için izledikleri yola volkan bacası adı verilir. Yüzeye çıkan lav ve tüfün oluşturduğu yer şekline volkan konisi, koninin tepe kısmındaki çukur kısmına da volkan ağzı (krater) denilmektedir.
Kraterlerin patlamalar ya da çökmelerle genişlemiş şekillerine kaldera denir. Volkanların şekli ve püskürme özellikleri çıkardıkları maddelere göre değişir. Volkanik etkinlikler bazen yalnızca gaz patlaması şeklindedir. Bu durumda patlama çukurları oluşur. İç Anadolu’da Karapınar ve Nevşehir dolaylarında bu tür patlama çukurları yaygındır. Bu patlama çukurları maar olarak adlandırılır.



 Türkiye’deki Volkanik Sahalar
Doğu Anadolu Bölgesi’nde; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Süphan, Tendürek ve Nemrut dağları
İç Anadolu Bölgesi’nde; Erciyes, Hasandağı, Melendiz, Karadağ, Karacadağ ve Karapınar çevresi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde; Karacadağ
Kuzeybatı Anadolu’da; Köroğlu Dağları
Akdeniz Bölgesi’nde; Hatay yakınında Hassa çevresi
Ege Bölgesi’nde; Kula (Manisa) çevresi

D. SEİZMA HAREKETLERİ (DEPREMLER)
Yerkabuğundaki herhangi bir sarsıntının, çevreye doğru yayılan titreşim biçimindeki hareketine deprem denir.

1. Volkanik depremler
Volkanik püskürmeler esnasında görülen ve etki alanları dar olan depremlerdir.

2. Çöküntü (Göçme) depremleri
Kayatuzu, jips, kalker gibi kolay eriyebilen karstik sahalarda, zamanla yer altında büyük boşluklar oluşur. Bu boşlukların üstü bir müddet sonra çökerse sarsıntılar oluşur. Etki alanları en dar olan depremler bunlardır.

3. Tektonik (Dislokasyon) depremler
Yer kabuğunun derinliklerinde basınç ve gerilimler sonucu, katmanların yer değiştirme, oynama ve kırılma gibi hareketlerinin ortaya çıkardığı sarsıntılardır. Etki alanları en geniş olan ve en çok hasara neden olan depremler bunlardır.
Depremin, yerin içinde oluştuğu kısmına iç merkez (hiposantr) denir. Depremin yeryüzüne en kısa yoldan ulaştığı yere de dış merkez (episantr) denir. Deprem bilimi sismoloji, deprem şiddetini ölçen alet de sismograf olarak adlandırılır.
Depremlerin ne kadar kuvvetli olduğunu belirlemek için iki türlü ölçek kullanılır.
Richter (Rihter) ölçeği
• Mercalli - Sieberg ölçeği (Şiddet Iskalası)

Mercalli - Sieberg ölçeği sarsıntının yol açtığı zarar ve değişikliklere göre düzenlenmiştir. Richter ölçeği ise, iç merkezde depremle boşalan enerjinin ölçülmesi esasına dayanır. Deprem sırasında boşalan bu enerjiye depremin büyüklüğü (magnitüdü) denir.
Pasifik Okyanusu, Japonya çevresi, Antil Adaları, Doğu Hint Adaları, Akdeniz çevresi ve Amerika kıtalarının batı kesimleri yeryüzünde depremlerin en çok olduğu alanlardır.
Buna karşılık, eski jeolojik devirlerde oluşan Doğu Avrupa, Kanada, Sibirya, Grönland Adası, Avustralya ve İskandinav Yarımadası’nda hemen hemen hiç deprem olmamaktadır.

Türkiye’deki Deprem Alanları
Türkiye nüfusunun % 60'a yakını, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleşmiştir.
Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur.
Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Plâtosu çevresi), Ergene Havzası ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.

1 yorum:

  1. Konunun devamı için yeryüzünü şekillendiren dış kuvvetlere bakınız

    YanıtlaSil